Adalete Erişim ve Sakatlar

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Türkiye Barolar Birliği Engelli Komisyonu sözcüsü ve Adana Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkanı Özlem Kara ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve DEM Parti Engelliler Komisyonu'nun gerçekleştirdiği 'Engelliler İçin Barış ve Demokratik Toplum Arayışı' adlı konferans üzerine konuşuyor.

""
Adalete Erişim ve Sakatlar
 

Adalete Erişim ve Sakatlar

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 9 Temmuz 2025 Çarşamba ve bu haftaki konuğum benim çok eski bir arkadaşım ama uzun süredir kendisiyle görüşme imkanımız olmuyordu. Aslında ben Mersin'deyim, o ise Adana’da. Yakın illerdeyiz ama denk gelmemiştik ki geçen hafta, 28 Haziran Cumartesi günü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve DEM Parti Engelliler Komisyonu'nun ÇandAmed Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Engelliler İçin Barış ve Demokratik Toplum Arayışı adlı bir konferansı olmuştu. Davet etmişlerdi bizi ve orada karşılaştık, orada birlikteydik. Bu haftaki temamız da konuğumun oradaki bir sunumu olmuştu. Konferansa katılan bin kadar izleyici vardı, dolu bir konferanstı. Tabii Türkiye illerinden gelenler ve Diyarbakır'daki katılımcılarla dolmuştu salon. 

Bu hafta konuğum, dediğim gibi en yakın arkadaşım Türkiye Barolar Birliği Engelli Komisyonu sözcüsü, Adana Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkanı sevgili Özlem Kara. Özlem hoşgeldin, nasılsın, iyi misin?

Özlem Kara: Merhabalar Alperciğim, teşekkür ederim. Sen nasılsın, ne var ne yok?

A.T.A.: Biz de iyiyiz. Seni gördük daha da iyi olduk diyeyim. Benim bir ilk sorum var programda, hep onu sorarım konuklarıma; Özlem Kara kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunu da dinleyicilerimize açıklar mısın lütfen?

Ö.K.: Elbette. Ben 9 Eylül Üniversitesi'nde hukuk eğitimi aldım. 20 yaşından bu yana da görme yetimi kullanamıyorum, fakültede öğrenci olduğum yıllarda görme yetimi yitirdim. Sonrasında Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamladım. Uzunca bir süre özellikle kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, ensest gibi konularda sivil toplum örgütlerinde gönüllü hukuksal danışmanlık yaptım ve bu alanda çalıştım. 

Sonrasında özellikle son 15 yıla yayılan süreçte de daha çok ayrımcılık karşıtı hukuk, engellilik temelli ayrımcılıkla mücadele, engellilik ve toplumsal cinsiyet kesişimi temelli ayrımcılık konularında aktivizm yapmaya devam ediyorum. Bir taraftan da halen Çukurova Belediyesi'nde avukat olarak çalışıyorum.

A.T.A.: Senin bu gözündeki rahatsızlığın sonradan olduğunu ben de bilmiyordum Özlem. Çok özel değilse eğer detayını da alabilir miyiz? 

Ö.K.: Sorun değil. Görme yetimi yitirmemin sebebi, gözümdeki retina tabakasında meydana gelen yırtılma. Bu Türkiye'de zamanında teşhis edilemediği için sonrasında yurt dışında bir tedavi süreci izledik ama müdahale edilmesinde geç kalındığı için iki-üç yıla yayılan bir tedavi süreci yaşamış olmama rağmen bu süreçlerin sonunda görme yetimi yitirmiş oldum. Sebebi açıkçası yok yani. Genelde çok ağır trafik kazalarında ya da şiddetli çarpmayla sonuçlanan olaylarda yaşanırmış bu tür durumlar. İnsan fizyolojisi ve benzeri farklı sebeplerden de tetiklenebiliyormuş retinanın yırtılması. Tabii benim bu problemle karşılaştığım yıllarda Türkiye'deki mevcut teknoloji de bugünkü kadar ilerlemiş değildi açıkçası. Bugün retina yırtıklarına çok daha kolay müdahale ediliyor ve görme kayıpları çok daha kolay tolere ediliyor, yaşanan sorunların önüne geçilebiliyor. Zaten bir gözüm de doğuştan görmediği için, diğerinde meydana gelen o yırtığın zamanla ilerlemesi ve süreç içerisinde yırtığa müdahale edilememesi hayatımın 20 yaşından sonraki sürecini farklı bir deneyimle devam ettirmeme sebep oldu diyeyim.

Diyarbakır’da, ‘Engelliler İçin Barış ve Demokratik Toplum Arayışı Konferansı

A.T.A.: Sağol bu detayı verdiğin için. Seninle altı-yedi sene oldu galiba görüşmeyeli, tam sayıyı da bilmiyorum ama o kadar olmuştur diye tahmin ediyorum. Seninle de konuşmuştuk bunu Diyarbakır'dayken. 

Diyarbakır'daki konferansa dair neler paylaşmak istersin? Oraya DEM Parti'den Hatice Betül Çelebi'nin davetiyle ben katılmıştım. Hatice Betül Hanım'ı da daha önce konuk almıştım zaten Sakat Muhabbet'te. Ben demiştim ‘Bir daha bir toplantı olunca beni de haberdar edin’ diye ve çağırdılar sağolsunlar. Konferansta Türkiye'nin birçok yerinden aktivistler vardı, DEM Parti Engelli Hakları Komisyonu vardı, belediye vardı. Sen sunum da yaptın orada. İlk bölümde müzik arasına kadar ana konumuza değil ama o konferansa bir girelim istiyorum. Neler söylemek istersin?

Ö.K.: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin organize ettiği bir etkinlik. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi; Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı’nı kuran büyükşehir belediyelerinden bir tanesi. 

Özellikle kentte engellilerin kent yaşamına dahil olması, engellilerin yaşadığı sorunların çözümüyle ilgili politika üretilmesi konusunda bu anlamda çok istekliler. Bu çalışmanın ilki geçtiğimiz yıl Aralık ayı içerisinde yine Diyarbakır'da gerçekleşmişti. O zaman da oldukça geniş katılımlı bir konferanstı diyebilirim, yine farklı kentlerden pek çok sivil toplum temsilcisi katılmıştı etkinliğe. Engelli kişilerin yaşadığı ayrımcılık temelli sorunlar, bu sorunlarla nasıl mücadele edilir gibi sorulara hep birlikte cevap bulmaya çalışmıştık. Tabii güzel olan yanı, karar verme mekanizmalarındaki kişilerin de o toplantıda olmasıydı çünkü biliyorsun, yaşadığımız en önemli sorunlardan bir tanesi bizim katılım süreçlerine dahil olamamamız ve aynı zamanda da karar vericilerin bizimle yaşadığımızdan bir haber olması. Bu tür sorunları en azından muhataplarıyla konuşacağımız ortamların yaratılması bu yönüyle çok değerli çünkü hak öznesi bireyler, yaşadıkları sorunları doğrudan kendileri dile getirmiyorlarsa, çözüm önerisi getirmiyorlarsa, o sorunla nasıl mücadele edileceği yönünde öznelerden doğru bir bilgi ve deneyim paylaşılmıyorsa, çok da fazla aslında o sorunla çözüm üretmenin ben olanaklı olmadığını düşünenlerdenim. O yüzden bu etkinlikleri kıymetli buluyorum. Hem engelli görünürlüğünün sağlanması, engelli kişilerin sorunlarının, toplumun özellikle geniş kesimleri tarafından farkında olunmasının yolunu açması yönüyle de ayrıca değerli. Umuyorum bundan sonraki süreçte de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi özelinde, diğer büyükşehir belediyeleri de Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı ya da aslında yalnızca engelli hizmetleri daire başkanlığı gibi birimler kurarak engelli kişilerin kent yaşamına doğrudan katılımlarını sağlayacak o idari yolu açabilirler çünkü açıkçası destek sağlanmadığı sürece de engellilerin kente dahil olmalarını bu anlamda belediyelerin yapılanması içerisinde ayrı bir birim kendisine bir sorumluluk olarak almadığı ve bu konuda çaba harcamadığı sürece de özel olarak kent hayatında engeller lehine fazla bir şeyin değişmesi de açıkçası pek olanaklı değil bence.

A.T.A.: Bir de orada İzmir'den, İstanbul'dan, Ankara'dan, Konya'dan, Van'dan, Mardin'den, Hakkari'den, Şırnak'tan, tabii Diyarbakır'dan da, Mersin'den de ben gittim. Mersin'den bir arkadaşımız daha vardı, Adana'dan da sen vardın tabii. Türkiye çapında böyle katılımların adımlarının atılması da önemli, orada tanışmamız da önemli. 

Türkiye'nin tüm coğrafyasının engelli anlamındaki haritasını da az çok görüyor gibi oluyoruz aslında böyle toplantılarda. Sen tabi hem Barolar Birliği, hem de Adana Barosu'nda komisyonda yönetici konumundasın ve tüm Türkiye'yi de dolaşıyorsun. Diyarbakır'daki bu girişimin farkı var mı, ne gözlemledin? Diğer illere örnek olması açısından Diyarbakır'ın bir farkı var mıydı sence?

Ö.K.: Türkiye'de yaşayan herkesin deneyimlediği bir şeydir bu aslında. Özellikle dezavantajlı grupların planladıkları etkinliklerde ya da benzeri çalışmalarda genelde politikacılar ya da idari birimlerdeki kişiler gelirler, açılış konuşması yaparlar ve sonra da ‘Haydi siz çalışın’ derler ve giderler. Tablo böyledir, bilmiyorum sen farklı mı düşünüyorsun ama etkinliğin sonuna kadar kalmak, oraya gelen insanlar ‘Ne diyor’ diye onu dinlemek, not almak, belki soru sormak aslında bunlar sizin politika üretmenizi ve idareci olarak çözüm seçeneklerini gözden geçirmenize katkı sağlayacak bir şeydir. 

Burada mesela belediye başkanının etkinlik sonuna kadar kalması, dikkatli bir şekilde izlemesi önemliydi. Mutlaka farklı idarecilerden benzeri örnekleri de gördüğümüz durumlar olmuştur ama mesela benim en çok dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi buydu yani o geçtiğimiz toplantıda da benzer bir şekilde bir süreç yaşanmıştı ve farkındalıklarının da aslında arttığını da görüyorsun; söz alan idarecilerin bu anlamda söz söyleme yeteneklerinin de gelişmiş olması engelliliği kapsayıcı, ayrıştırmayan, insan hakları temelli bir yerden bir bakış açısını yansıtmaları... Bunların hepsi olumlu şeyler ve umuyorum ki Türkiye'deki özellikle yerel yönetimler tabii ki başta olmak üzere kamu idaresi yöneticileri için de bu ve benzeri olumluluklar yaygınlaşır.

A.T.A.: Belediye eş başkanı Doğan Hatun Beyi diyorsun. O da kendi abisinden örnek verdi, abisi de engelli bir bireymiş, vefat etmiş, Allah rahmet eylesin. Ondan dolayı konuya birebir ilgisi olduğunu, bilgisi olduğunu söylemişti. 

Bir de işitme engelliler için bütün gün boyunca canlı tercümanlık yapıldı işaret diliyle. Her konuşmacı görsel betimlemeyle başladı konuşmasına. Bunlar önemli detaylar ve  vurgulamak gerekiyor ki her yerde olsun tabii. 

Şimdi ortalara bir yere geldik Özlem. Sana da daha önce söylemiştim ve sen de biraz paniklemiştin hatta nasıl seçeceğim ben diye. Müzik arasına geldik, aklında bir müzik var ise söyle dinleyelim.

Ö.K.: Hemen söylüyorum o zaman: Vedat Yıldırım’dan “Yol Şahit”.

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğum Türkiye Barolar Birliği Engelli Haklı Komisyonu sözcüsü ve Adana Barosu Engelli Haklı Komisyonu Başkanı Özlem Kara. Kendisi aynı zamanda Adana'daki Çukurova Belediyesi'nde avukat. İlk bölümde Özlem ile yıllar sonra tekrar bir araya geldiğimiz Diyarbakır'da ÇandAmed’deki konferansı konuştuk. Konferansta bir sunum da yapmıştı Özlem ve o sunumun başlığı, ‘Adalete Erişim ve Engelli Bireyler’ idi. 

Tabi kendisinin Barolar Birliği'nde, Adana Barosu'nda bu konuda deneyimi de var. O deneyimler üzerinden bu sunuma bağlayarak neler söylemek istersin?

Adalet, Hukuk ve Sakatlar

Ö.K.: Vazgeçilmez insan haklarından bir tanesi adalete erişim hakkı. 1960'lı yıllara gelinceye kadar adalete erişimin aslında bir hak olarak çok da dillendirilmediğini görüyoruz ve hatta 21. yüzyıl başından itibaren gelişmeye başladığını görüyoruz da diyebiliriz. 

Adalete erişim, bireylerin aynı zamanda güçlenmelerini esas alan bir kavrama karşılık geliyor. Aynı zamanda bireylerin güçlendirilerek haklarını bilmeleri, bu hakları talep etmeleri ve aynı zamanda etkin şekilde kullanmalarının öneminden bahsetmiş oluyoruz. 

Biz engelliler yönünden adalete erişim ne anlama geliyor der isek adalete erişim kavramının aslında bir hak olarak tanımlanması pozitif hukukta Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin kabulüyle birlikte gerçekleşiyor. Bugüne kadar adil yargılanma hakkı, bilgi edinme hakkı ya da kanun önünde eşit tanınma gibi hakların yine uluslararası metinlerde güvence altına alındığını görüyoruz. Fakat bağımsız bir hak olarak ilk kez Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nde tanımlanıyor adalete erişim ki sözleşmenin 13. maddesinde düzenlenmiş ve devletlere engelli kişilerin diğer bireylerle eşit koşullarda adalete erişim hakkını kullanmalarına olanak sağlanacak koşulların oluşturulmasını devletlere yükümlülük olarak getirmiş sözleşme ve diyor ki usulü düzenlemeler ve yaş ve kişilerin özelliklerine göre siz adalete erişim hakkının kullanılabilmesi için gerekli koşulları oluşturmak zorundasınız. Aynı zamanda yargı mekanizmasının tamamlayıcı unsurları olan kolluk güçleri, adli personel, hakimler, savcılar gibi çalışanların da engelli kişilerin bu hakkı kullanmalarını kolaylaştıracak eğitim ve farkındalık çalışmalarından geçmelerini ve bu konuda özel olarak farkındalıklarını arttırıcı programlara tabi tutulmaları gerektiğini söylüyor. 

Asıl sözleşmenin 12. maddesi engelli kişilerin kanun önünde eşit tanınmasını kabul ediyor. Bu madde, bizim bugüne kadar karşılaştığımız özellikle engelli kişilerin karar verme süreçlerinde bir temsilci yani vasi aracılığıyla karar vermelerini tercih eden bir sistemden tam da tersine aslında engelli bireyi güçlendiren ve bir paradigma değişimi sağlayan destekli karar verme mekanizmasının kabul edilmesi gerektiğini söylüyor kanun önünde eşit tanınma ilkesi. 

Aynı zamanda yine sözleşmenin 9. maddesinde düzenlenen erişilebilirlik ve yine sözleşmenin yanlış hatırlamıyorsam 4. maddesinde eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması kuralları da adalete erişim hakkıyla birlikte değerlendirildiğinde adalete erişim hakkı daha güçlü bir anlam ifade ediyor.

Adalete Erişimde Engellilerin Karşılaştığı Sorunlar

A.T.A.: Sunumunu bana da göndermişsin, oradan da ben şimdi kopya çekiyorum; adalete erişimde engellilerin yaşadığı sorunlar ve buna da ayrı maddeler koymuşsun sunumunda. Bunun çözümü nedir? Madde madde istersen sen onları aktar bize.

Ö.K.: Çok kısa, hemen. Bu sorunlar ve çözümler neler? Bir kere bütünlüklü bir şeye ihtiyaç var, politikaya ihtiyaç var yani biliyorsun insan çeşitliliğinin ihtiyaçlarının farklı olduğu gibi engellilerin de ihtiyaçları çok farklı. 

Buradan hareket ederek, aslında bir kere bilgi edinme mekanizmalarını herkes için erişilebilir hale getirmek gerekiyor Alper. Sadece görsel materyaller kullanmak ya da basılı kaynaklar kullanmak yeterli değil; görme engelliler için sesli materyaller, bilgilendirici materyaller, işitme engelliler için işaret dili çevirisi içeren materyaller, algılama güçlüğü yaşayan bireyler için kolay anlaşılır bilgilendirici materyaller üretmek gerekiyor. 
Belki en önemli bir şey de biz çok hızlı bir dijital dünyada yaşıyoruz. İnternet erişimi ve bu kaynaklar da çok yaygın ama bu kaynaklara erişmek için ekonomik bir olanak gerekiyor. Herkesin akıllı telefon kullanma ya da internete erişme gibi bir şansı yok.

A.T.A.: Engelli olmasa dahi çoğu kişi için yok, o da ayrı bir konu.

Ö.K.: Tabii, bu tür şeyleri de, farklılıkları da atlamadan kişilerin kaynaklara ulaşmasını sağlayacak bir altyapı oluşturmaya ihtiyaç var. 

Fiziksel erişim olanakları yetersiz. Bugün Türkiye'de adliye sarayları, özellikle yeni binalar yapılıyor her gün ama bu binalarda maalesef görme engelliler için - mesela mobil uygulamalar kullanılmadığı için sadece zemin işaretlemeleri ya da sesli asansörlerin olması bu binalarda sizin özellikle bir meslek elemanıysanız mesleğinizi diğer meslektaşlarınızla eşit koşullarda çok daha yapmanızı olanak tanımıyor. İndüksiyon Döngü Sistemi yok mesela bu binalarda.

A.T.A.: O nedir?

İndüksiyon Döngü Sistemi

Ö.K.: İndüksiyon döngü sistemi özellikle işitme engeli bulunan bireyler için önemli. Bu insanlar işitme cihazı takıyorlar ve işitme cihazları çok gürültülü ve yankının olduğu ortamlarda onların sağlıklı işitmelerini engelliyor. İndüksiyon döngü sistemi, bu bireylerin işitmeleri sırasında ortamdaki o gereksiz sesleri filtre ediyor, uzaklaştırıyor ve onların sesleri sağlıklı algılamasını sağlıyor. 

Önemli bir iki şey daha söyleyeyim Alper çok da uzatmadan; özellikle işaret dili tercümanlarının yetersiz olması mesela bugün yaşanan önemli problemlerden bir tanesi çünkü sağır bireyler kendilerini ifade etmek konusunda önemli sorunlar yaşıyorlar adli mekanizmalarda. Birey kendisini ifade ederken en ufacık bir yanlış anlama, yanlış çeviri çok önemli hak kayıplarına yol açabilecek sorunlar ortaya çıkarabiliyor. 

O nedenle gerek anadil sorunu yaşayan kişiler, gerekse de işitme engelli bireyler açısından işaret dili tercümanı ama gerçekten nitelikli işaret dili tercümanı ya da tercüman bulunması bu kişilerin hak kayıplarının yaşanmaması ya da yanlış sonuçların ortaya çıkmaması yönüyle oldukça önemli.

A.T.A.: O sunumunda bir şey gördüm; ‘UYAP ve e-Devlet, görme engelliler için erişilebilir değil’ demişsin. Sen de görme engelli bir bireysin ve kendi deneyiminden örnek verir misin UYAP'a ya da e-Devlet'e girdiğinde ne gibi bir sorun yaşıyorsun?

Ö.K.: Görme engelli arkadaşlarımızın büyük bir kısmı UYAP'ı kullanıyor, e-Devlet'i de aslında kullanabiliyoruz ama zaman zaman sorunlar yaşanıyor ve bazı sekmelerde hala problemler var, erişilebilirlikle ilgili problemler var. Son zamanlarda görme engellilerin kullanımı için nispeten daha uygun formata geldiğini de söyleyebiliriz. 

Bu arada Adalet Bakanlığı'nın aslında son zamanlarda yaptığı olumlu bazı gelişmeler de var. 2028 yılı stratejik planına mesela özellikle engellilerin adalete erişiminin sağlanmasıyla ilgili konmuş bazı hedefler var. Bu, dikkatimi çekmişti. Toplantıya gitmeden önce bakmıştım Adalet Bakanlığı'nın sitesine. Hatta mağdur hizmetleri gov, tr adresinden eriştiklerinde bilgilendirici sesli materyal üretilmiş Adalet Bakanlığı’nın yaptığı hizmetlerle ilgili. Başvuru sırasında kullanılacak dijital formların yine engellilerin erişimine uygun hale getirildiği çalışmalarının yapıldığını belirtiyor bakanlık ve personelin de engellilerle ilgili farkındalık konusunda gelişmesi amacıyla eğitim çalışmaları yapılacağından söz etmiş. 

Olumlu adımları da reddetmemek lazım ama bununla birlikte yapılacak çok fazla şey olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Adalete erişmek, bir mekanizmaya erişmek zaten zor bir şey yani bilirseniz ancak o mekanizmaya erişmek için adım atıyorsunuz. O andan itibaren de takip edebilecek, gücünüzün ve o mekanizmayı etkin şekilde kullanabilmenizi destekleyecek bir destekleyici mekanizmanın olması gerekiyor ki o süreci devam ettirebilirsiniz. 

Aynı zamanda sadece bir mahkemeye gitmek ya da dava açmaktan da söz etmiyoruz tabi adalet erişim hakkını kullanırken yani bir idari başvuru da yapmak isteyebiliriz ya da bir kamu kurumuna ya da bir belediyeye şikayet hakkımızı kullanmak istiyor olabiliriz. CİMER gibi buna olanak sağlayacak farklı sistemler var. Bu mekanizmaları kullanmak için de yine bir bilgi ve bu mekanizmaları kullanmamıza yarayacak altyapımızın olması gerekiyor yani bu hem fiziksel olarak, dijital olarak, hem de bilgi anlamında deyip burada bırakayım.

A.T.A.: Şimdi şunu düşündüm; Türkiye gündeminde bunu dinleyenler ‘Adalete herkes erişti de engelliler mi kaldı’ diyeceklerdir muhtemelen son günlerde yaşadıklarımız, son dönemde olanlardan dolayı. George Orwell'in 1984 romanında geçen ‘Adaletsizlik yoktu çünkü adalet yoktu’ gibi bir Türkiye'de yaşıyoruz aslında. Bu da işin trajikomik yanı ama biz tabii kendi doğrultumuza gitmek durumundayız. Son olarak neler söylemek istersin?

Ö.K.: Ya kesinlikle şunu düşünemeyiz Alper; adalete Türkiye'de herkes erişti de bir engelliler mi kaldı meselesi gerçekten belki herkesin aklına gelecek ama şöyle oluyor genellikle - insan haklı insan olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır ya, engelliler de bu insan çeşitliliğinin bir parçası. O yüzden bunu bir sıraya koymak ya da bir grup için lüks olarak kabul etmek ki hele ‘Onlar daha beklesinler, nasıl olsa onlara da sıra gelir’ gibi bir yaklaşım bence zaten insan hakları temelli bir yaklaşımdan uzak bir yaklaşım. Adalete erişim her insan için haksa, engelli kişiler için de haktır diyorum.

A.T.A.: Çok sağol. Sıralamaya koymaya gerek yok, önce şu şu olsun, sonra siz diye bir şey yok. Hepimiz aynı anda her şeye talip olmalıyız. Ben de öyle düşünüyorum. 

Çok çok sağol Özlem bu hafta konuk olduğun için. Özlem Kara idi konuğum ve bitirirken, ‘Dünyanın bütün sakatları, eğleşin!’ diyorum. Haftaya görüşmek üzere. Hoşçakalın!